Platon'da Sanat Üzerine

Platon’un sanat ile ilgili düşünceleri -beni zaman zaman sinirlendirse de- aslında varlığa bakışı ve aynı zamanda bilgi anlayışı ile paralel anlatılabilmesi bakımından çok güzel kurulmuş bir sistem. Ben bu yazıda, bu konuyu incelemek istiyorum.
Platon’da “sanat” kavramına “aşk” ve “güzel” kavramları ile ulaşmayı doğru buluyorum. Kendisinin Şölen (Symposion) adlı yapıtının son konuşmasına, yani Sokrates’in söylediklerine şöyle bir bakalım: Sokrates konuşmasında Mantineialı Diotima adında bir “yabancı” (1) kadının aşk hakkında söylediklerini anlatır. Aşkın ne kötü ne çirkin, ne bilge ne cahil, ölümlü ile ölümsüz arası bir şey olduğunu ileri sürer. Eros bir tanrı değil bir “daimon”dur.(2)Diotima Eros’un görevinin insanların yaptıklarını, dua ve adaklarını tanrı katına ulaştırma ve bunların karşılıklarını da insanlara aktarmak olduğunu söylemiştir. Uyurken de uyanıkken de insanların tanrılar ile konuşması onun aracılığı ile olur.
Ona göre aşk; kişinin her zaman iyiye sahip olmaya duyduğu aşktır, güzel sayesinde doğurmanın ve üremenin aşkıdır. Beden yolu ile güzel olana kavuşmak, onda doğurmaya, yaratmaya varabilmek kadına yönelir. Çocuklar halinde ereğine ulaşmış olur.(3) Ruh bakımından gebe olanlar ise gebe kalması ve doğurması ruh için uygun olan şeylere gebe kalırlar, bunlar sağduyu ve genel olarak erdemdir. Bütün yaratıcı şairler ve mucit oldukları söylenen bütün zanaatkârlar bunlardandır.
Eros’un yöneldiği ilk güzel, bedendir. Bütün güzel bedenleri sever. Artık bu olgunluğa ulaşmış olan kişi beden güzelliğinin de üzerine çıkarak, ruh (can) güzelliğini sevecektir. Eros’un böyle yücelttiği kimse artık tek tek güzellerle yetinemez ve güzelin kendisini arar. Eros’un ereği olan mutlak güzellik, aynı zamanda hayatın da ereğidir. Çünkü bu salt güzelliğe erişmiş olan kişi ölümsüzlüğe ve mutluluğa da erişmiş olur.(4)
Sokrates’in konuşmasından anlaşılacağı üzere Platon Eros’u iki şekilde açıklamıştır. Birincisi, türün devamı ilkesidir. Cinsel birleşme arzusu olarak açıklanır. Bunu kişinin ölümsüzlük isteğinin bir belirteci sayar. İkincisinde ise bilginin devamı için doğurma – doğurtma işlevi, ruhun düşünce doğurması –doğurtması, işlevine dönüşür.
Afşar Timuçin’e göre insan ölümlü olduğunu bilen, ölümsüzlüğü özleyen ama hiçbir zaman ölümsüz olamayacağının farkında olan bir varlıktır. Bununla birlikte kalıcı olmanın yollarını arayarak başka bir çeşit ölümsüzlüğü gerçekleştirmeye çalışır. Ve sanat da bu yollardan biridir.(5) Yani sanat, insanın ölümsüzlüğü ve bunun için de saf iyiyi ve güzeli arayışından yani aşktan ortaya çıkar.
Güzellik anlayışında Platon, cinsel aşka ve dönüştürülmüş cinsel enerjiye felsefesinde merkezi bir yer verir. Platon’un Eros’u en sıradan insani arzuyu en yüce ahlaklılığa ve evrendeki tanrısal yaratıcılık modellerine bağlayan bir ilkedir.(6)
Estetiğin başlangıç koşullarını daha geriye götürebilsek de Platon estetiği, estetiğin tarihsel kökeninde yer alır. Ancak onu günümüze uygulamak Afşar Timuçin için pek mümkün değildir.(7)
Grek felsefesinde güzel üzerine ilk ciddi düşünme Xenophanes ile karşımıza çıkıyor. Böyle bir kavram olarak güzeli ele alıp onu temellendirmek isteyen, henüz yavan ve basit olsa da, ilk kişi Xenophones olmuştur. Güzelin ne olduğu sorusunu Sokrates’ten Anılar adlı eserinde irdeler. Xenophanes’in sözlerinden çıkarılacak sonuç ilkin güzelin bir kavram olduğu ve anlamını belli bir tanımda elde ettiği, ikinci olarak güzel ve iyinin birbirine bağlı oldukları hatta aynı şey olduklarıdır. (9)Ancak Platon öncesi felsefe için “Ti esti to kalon?” (Güzel nedir?) sorusu ile karşılaşmayı ummak bir hayal olacaktır. Çünkü Platon öncesinde bu sorunun sorulabileceği metafizik ortam oluşmamış bulunuyordu. Platon ise yaşadığı her düşünme döneminde bu soruyu yeni baştan ele almıştır. Güzel kavramı Platon’un Büyük Hippias diyaloğunda ilk kez irdelenmiştir. Fakat Büyük Hippias diyaloğu Sokratik diyalogların ortak özelliği olarak sonuçsuz bir şekilde sonlanmıştır. Yine de bize kendiliğinden güzel ile tek tek güzel olan şeylerin ayrımını verebilir.(10) “İyi”, Devlet’te her türlü varlık ve bilginin nihai kaynağı ve aynı zamanda dünyanın son ereği olarak güneşe benzetilir.(11)
Yaşlılık döneminde Pythagorasçılığın etkisine giren Platon güzeli matematiksel olarak tasvir etmeye yönelir.
Aslında Platon’un sanat ile ilgili görüşleri Devlet’in III. Ve X. Kitaplarında daha ayrıntılı olarak yer almaktadır ancak Şölen diyaloğu da sanata dokunur. Şölen’de Platon’un sanat ve sanatçıya tavrı olumludur. Sanatçı değerli ve toplum için yararlı bir kişidir. Yaptığı etkinlik de hafife alınmaz. Sanatçılar Eros’un kılavuzluğu altında adım adım yükselerek halis güzelliğe erişerek onda doğururlar. Sanat, bu bakımdan poietik yani yaratma ile ilgili bir etkinliktir. (12)
Ancak Devlet’in X. Kitabında karşılaştığımız sanat belirlemesi böyle derin bir anlamdan çok uzaktır. Ve Platon’un Çizgi Analojisi adını verdiğimiz bilgi çeşitlilik sistemi de bu tabanda hazırlanmıştır. En alt bilgi türünün nesnesi olarak sanat ürünleri gösterilir.
Devlette sanat “sanı”, “aldatma”, “taklit” anlamlarının yüklendiği mimesis olarak anlaşılır. Ancak mimesis’i “temsil” olarak çevirmek belki de daha doğru olacaktır. Sanat bize görüntüyü gösterir, gerçeği değil. Üstelik İdeaların kopyası olan fenomenlerin de kopyası olduğu için, bilgi açısından, en değersizdir. Benzetmecilik, taklitçilik akla dayanmadığına göre sanat bizim taşkın yanımızdır, sanatı yönlendiren yeti duygu ve sanılarımızdır. (13) Sanat’ın insanın taşkın yanı ile ilgilenmesi durumunu en genel anlamda duyguculuk ile benzeştirebiliriz.
“Duyguculuk evrensel gerçeklik diye tanımlayabileceğimiz klasikliğin tükendiği yerde ortaya çıkmış olan ve aşırı bireyci tutumuyla tanınan sanat anlayışıdır. Duyguculuk bir akım olmaktan çok bir kavrayış biçimidir. Alman aydınlanmasının getirdiği kuralcı ve usçu bakış açısını yıkmaya yönelen aydınlar bir tür zincirleri kırma devinimi başlattılar. Bu insanlar özellikle Jean-Jacques Rousseau’nun etkisinde usun yerine gönül’ün, nesnelliğin yerine öznelliğin geçerli olmasını istediler.”(14)
Platon, sanatı mimesis algılamakla, sanatı bir bilgi meselesi olarak ele alır. Sanat, yetkinlikten uzak, doğruluktan yoksundur. Devlet, akla dayanan bir düzen içermelidir. Oysa sanatın temelinde duygu ve heyecan bulunur. Bu nedenle devlet düzeninde sanat yer almamalıdır.
Khaos ve düzen zıtlığı, sanatın devlet ile ilgili alın yazısını belirlemiş olur: sanatın devletten kovulması gerekliliği. (15) Ancak platon duygu ve heyecana dayanan sanata karşıdır, mutlak sanata değil… Sanatı top yekün kötülediği ve kovduğu söylenemez. Gerçek sanat, toplumsal sanattır. Bir akıl ve erdem devletinde ancak toplumsal sanat ve şiir yer alabilir. Gerçek şiir, toplumsal bağı ve dayanışmayı güçlendirmelidir. Mitoslarda tanrıları insan biçimci, birbiriyle boğuşan kavga eden figürler olarak göstermek tanrılara olan saygıyı azaltacaktır. Yasaklama ve sansür müziğe de konulur. Müzik akla dayanmalı ve ahlaki bir etkinlik olmalıdır. Bu nedenle Platon, müziğin makamlarını sınırlar. İki çeşit makama izin verir; biri cesareti ve savaş ruhunu canlı tutan dor müziği, diğeri ağırbaşlı ve ölçülü Phrygia müziği.(16)
(Bu düşüncenin evrilmiş, abartılmış, yanlış anlaşılmış halini, günümüzde de sanata karşı yapılan saldırıda görebiliriz. Özellikle resim ve heykel gibi plastik sanatların yaradana karşı gelmek olduğunu savunan ve bu sanat dallarını değersizleştirmeye çalışan bir kesim ne yazık ki “inandıkları” dini yanlış anlamış olmaktan dolayı bu yanılgı içindelerdir...)
Ancak Martin Heidegger, mimesis olarak düşünülen sanata bir karşı çıkış yapar ve der ki:
“Eğer biz, eserleri kendi dokunulmamış gerçeklikleri açısından görür ve bunu kafamızdaki bazı hazır düşüncelere uydurmazsak, görürüz ki, eserler de tıpkı nesneler gibi vardırlar.”… “Bütün sanat eserlerinin nesnesel bir yönü vardır.” (17)
Örnek olarak Van Gogh’un Köylü Pabuçları adlı resmini ele alır. Bu resimde bir çift ayakkabıdan başka bir şey olmadığını mekansal olarak bir şey öğrenemediğimizi söyler ve ekler: “Bu araç yardımıyla ekmeğin güveni, sıkıntıyı atmanın verdiği dile getirilemez sevinci, doğumun verdiği çalkantı ve ölüm tehdidindeki titremenin şikâyetsiz korkusunu hissederiz. … Bütün bunları biz, belki yalnızca resimdeki ayakkabıdan çıkarıyoruz.”
Yani o ayakkabılarda bir yaşanmışlık vardır. Bu yaşanmışlık sanat eserini gerçek yapan şeydir.
“Van Gogh’un resmi hakikatte aracın yani bir çift çiftçi ayakkabısının açılımıdır.” (18)
Sanatın gerçekliği ya da bir kopya oluşu tartışması ile ilgili, sanatçının bir mesajı, bir derdi, anlatmak istediği bir düşüncesi olması gerektiği çıkarımını yaparak Da Vinci’den bir alıntı ile konuyu sonlandırmak istiyorum: “Mantığını kullanmaksızın sadece pratiğine ve gözüne dayanarak resim yapan ressam, o nesnelerin varlığının bilincine varmaksızın önüne konan her şeyi kopya eden bir ayna gibidir.”(19)

1 Antik Çağ’da Yabancı Fenomenolojisi” isimli yazıda incelenecektir.
2 MURDOCH,Iris, Ateş Ve Güneş-Platon Sanatçıları Niçin Dışladı?, Ayrıntı Yay, S 48
3 TUNALI, İsmail, Grek Estetiği, Remzi Kitabevi, S:33
4 TUNALI, İsmail, Grek Estetiği, Remzi Kitabevi, S:35
5 TİMUÇİN, Afşar, a.g.e, S:56
6 MURDOCH, Iris, Ateş Ve Güneş-Platon Sanatçıları Niçin Dışladı? Ayrıntı Yay, S 47
7, TİMUÇİN, Afşar, Sorularla Estetik Kitabı, Bulut Yay. S:11–12
8 PETERS; E. Francis, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, Çev: Hakkı Hünler, Paradigma yay, S:176
9 TUNALI, İsmail, Grek Estetiği, Remzi Kitabevi, S: 23
10 TUNALI, İsmail, a.g.e S:31
11 ZELLER, Eduard, GREK FELSEFESİ TARİHİ, Çev: Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, İstanbul, 2008, S:205
12 TUNALI, İsmail, a.g.e S:71
13 TUNALI, İsmail a.g.e s:83
14 TİMUÇİN, Afşar, Sorularla Estetik Kitabı, Bulut Yay. S:29
15 TUNALI, İsmail a.g.e s:88
16 TUNALI, İsmail a.g.e s:94
17 HEIDEGGER, Martin, Sanat Eserinin Kökeni, De Ki Yayınevi, S:11
18 HEIDEGGER, Martin, a.g.e. , :S 26–29
19 Editör:H. Anna SUH, Leonardo’nun Defterleri, Arkadaş Yayınevi, S:18





KAYNAKÇA
—HEIDEGGER, Martin, Sanat Eserinin Kökeni, De Ki Yayınevi, S:11
—ESTIN, Collette; LAPORTE, Helene, YUNAN VE ROMA MİTOLOJİSİ, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Mart 2008, Ankara, ÇEV: Musa Eran, S: 122
—TİMUÇİN, Afşar, Sorularla Estetik Kitabı, Bulut Yay. S:29
—MURDOCH,Iris, Ateş Ve Güneş-Platon Sanatçıları Niçin Dışladı?, Ayrıntı Yay, S 48
—Platon, Symposion, Çev: Eyüp Çoraklı, Kabalcı Yayınevi, 2007 Nisan, İstanbul, S:9
—ERHAT; Azra, Mitoloji Sözlüğü; Remzi Kitabevi, 16.Basım, S.106
—CEVİZCİ, Ahmet, İlkçağ Felsefesi Tarihi, Asa Yayınları, Bursa, 2006, S:299
—CÖMERT, Bedrettin, Estetik De Ki Yayınevi, S:56
—MARX, Karl, Sanat ve Edebiyat, De yayınevi, S:43
—TUNALI, İsmail, Grek Estetiği, Remzi Kitabevi, S: 23
—Mitoloji Sözlüğü, I. Cilt, Haz: Tanju Günseren, GEO, Kasım 2009, S: 39
—PETERS; E. Francis, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, Çev: Hakkı Hünler, Paradigma yay, S:117
—Ivo Frenzel, Günümüzde Felsefe Disiplinleri -Estetik-, Çev. : Doğan Özlem, Ara Yayıncılık, 1990.
—ZELLER, Eduard, GREK FELSEFESİ TARİHİ, Çev: Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, İstanbul, 2008, S:205


— Editör: H. Anna SUH, Leonardo’nun Defterleri, Arkadaş Yayınevi

Yorumlar