Masallarda Kadının Rolü ve Toplumsal Etkileri Üzerine

Masallar halk edebiyatı ürünü olup sözlü edebiyat eseri sayıldığından ağızdan ağza değişen ve gelişen bir yapıları vardır. Bu durumda, masallar ait olduğu toplumun özellikleri ve iletişim biçimlerinin göstergesi sayılabilir. Bunun yanında her masalın toplumun yeni bireylerine, yani masalların muhatabı olan çocuklara, ilettiği bazı mesajlar da vardır. Bu şekilde masallar toplumun belli bir şekilde yoğrulmasını ya da davranışlarının bir ölçüyle sınırlandırılmasını sağlarlar. Çoğunlukla çocuğu erişkin yaşama hazırlamayı görev edindikleri için kahramanları genellikle ergenlik yaşındaki gençlerdir.

Masallar özellikle toplumsal cinsiyet açısından kadın ve erkeğe görevlerini ve nasıl davranmaları gerektiğini anlatan ilk organdır. Bu konuyu kadınlar açısından inceleyecek olursak, küçüklüğünde masallar ile üstü kapalı olarak yönlendirilen kız çocuğu daha sonra evcilik oyunları ve evcimen bir eğitim ile birinci görevini bilir; evine, eşine ve çocuklarına bakmak kadının birinci görevidir. Bu geleneksel eğitim kadını dış dünya ile iletişim konusunda deneyimsiz kılar. Evi geçindirmesi, koruması gereken dolayısı ile dış dünya ile iletişimde olan erkektir. Çocuk oyunlarında kıza hep sorumluluk alan roller biçilirken erkekler maceracı kahramanlardır. Kız çocuk doğduğu andan itibaren onun için gelinlik hayalleri kurulurken erkek çocuklar için kariyer hayalleri kurulur. Oysa günümüz dünyasının istediği dış dünya ile de uyum sağlayabilen “erkek gibi kadın”dır.

Pamuk Prenses ya da Külkedisi haksızlığa uğradıklarında hesap soramadıkları gibi bir kızgınlık belirtisi de gösteremezler. Kurtarılmak isterler yalnızca. Bu da onların birilerine bağımlı olduklarının göstergesidir. Toplumdaki kadına ve erkeğe biçilmiş rollerden biri de burada açığa çıkar. Kadın korunmaya ya da kurtarılmaya muhtaç olandır. Erkek de koruyucu ya da kurtarıcıdır. Tomustan Böceği Gülbiye Hatun ve Sıçan Bey evliliği bu konuya örnek olarak gösterilebilir. Sıçan Bey karısına yiyecek getirmek için yakındaki bir düğün yerine gittiği sırada Gülbiye Hatun su dolu bir çukura düşer. Düğün evine giden atlılarla Sıçan Bey’e haber gönderir. Sıçan Bey koşarak gelir, çıkması için karısına kuyruğunu uzatır. Gülbiye Hatun çıkmayı reddeder ve uzun süre nazlanır. Sıçan Bey de karısının nazlanmasına kızarak kuyruğu ile Gülbiye Hatun’u öldürür, düğün evine yemeğe gider. Küçükken babaannemden de dinlediğim bu masalda çocuğa açıkça “fazla naz aşık uzandırır” mesajı verilir. Ve kadın doyurulmaya, bakılmaya, kurtarılmaya muhtaç gösterilir. Karı-koca arasındaki iletişim çocuk-ebeveyn ilişkisine dönmüştür. Gülbiye hatun masalındaki bu iletişim modelini kendisine uygulayan bir toplum “koca değil mi, sever de döver de” anlayışını pek tabii benimseyecektir.

Collette Dowling yazdığı “Sindrella Kompleksi” adlı eserde modern, eğitimli kadınların ikili duygusal ve düşünsel yaşamından söz eder. Modern dünyada barınmak ile ilgili sorunlar yaşayan kadınların geri çekilme arzusunun dışında bir erkeğin himayesine girme isteğini anlatır. Bu sebeple kadınlar erkeğin daha fazla çalışması ve kadın için riske atılması gerektiğine inanmaktadır. Erkeği aşırı yüceltmek modern kadın için sorumluluktan kaçma yöntemidir. Yüzlerce yıldır kulağımıza fısıldanan masallar etkisini göstermiştir. 

Hazır konu açılmışken, bu masalla ilgili başka söyleyeceklerim de bulunmakta. Sindrella’nin dilimize uyarlanmış ismiyle “Külkedisi” masalında Külkedisi’nin üvey anne ve üvey kardeşlerinden gördüğü zulüm anlatılır. Daha sonra Prensin evlenmek için bir eş seçmek amacı ile düzenlediği baloya katılmaları istenir. Sevilay Saral yorumuyla Külkedisi dâhil ülkedeki hiçbir kadın Prensin düzenlediği bir baloya gitmemelidir. Kendilerini sergileyip evlenmeye değer olduklarını göstermeye çalışmaları kadın gururuna aykırıdır. Dowling de sanırım Sindrella Kompleksi'nde kızımızın bir koruyucuya ihtiyaç duymasından yola çıkmıştır. 
Bunun aksi olarak bir Anadolu masalı olan Müskümrü Sultan’da üç kız evlenme isteklerini babalarına üç karpuz göndererek kendileri bildirir ve evlenmek istedikleri adamı kendileri seçerler. Hatta üçüncü kız balmumundan adamı kendi yaratarak yaradılış mitosunu tersine çevirir. Bağımsızdır ve iktidar sahibidir. Anadolu kadınının gücünü gösterir mi bilinmez, ama böyle bir istisna güzel elbet. 

Başka bir açıdan bakacak olursak, masallarda üstü kapalı olan cinsel anlatı ve çağrışımları göreceğiz. Bu feminist okurlar tarafından tepkiyle karşılanabilir. Ancak masallarda cinsellik -femme fatale haricinde- erkeğin elindedir. Örneklerle açıklamak daha yerinde olacaktır:

Pamuk Prenses hepimiz için masumiyetin simgesidir. Ancak öğelerin tek tek incelenmesi gerekir. Masalın başında Pamuk Prenses’in babası ölmüş, üvey annesi de ona kötü davranmış hatta öldürtmek istemiştir. Prenses ormanda kaçarak bir eve saklanmıştır. Yani başına onca felaket gelmiştir ama kızın yapabildiği tek şey kaçmaktır. Kendi başına bir düzen kurma yetkinliğinde değildir. Yedi tane cüce ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Farklı karakterlerdeki bu cücelerin cinsiyetleri masalda etkin rol oynamamaktadır. Onları Türk filmlerindeki genç kızı sahiplenen baba ya da abi rolü oynayan (Bkz: Hulusi Kentmen) ya da kıza ulaşamadığı için ona yardımcı olarak, "arkadaş" sıfatıyla yanında kalmaya çalışan karakterlere benzetebiliriz. İkinci türden bir yaklaşım olması daha muhtemeldir. Cüce ve prenses arasındaki sınıfsal ve fiziksel fark ulaşılmazlığı simgeliyor olabilir. Ancak Prenses cücelerle kaldığı süre içinde onların ev işlerini yapar. Toplum tarafından kadına biçilen rol burada da kendini belli etmiştir. Cücelerin evinin ormanda olması masalda eşiği simgeler. Kız artık bir eşiktedir ve çocukluktan çıkıp genç kızlığa, “kadın”(!) olmaya yol almaktadır. Bu, ormanda yalnız kalma ve erginlenme törenlerini akla getirir. Cadının getirdiği elmanın sadece kırmızı kısmı zehirlidir. Yasak olanın ya da zararlı olanın cezp etmesi kırmızı ile vurgulanır. Peki, ölü bir insan neden cam bir tabutta sergilenir? Prens geldiğinde, bir kızı kendi isteği dışında, sadece güzel diye öpmesi ve dahası “ölü” bir kızı öpmesi neden garip karşılanmaz? Aslında Pamuk Prenses’in ölümü bir imge olarak geçici bir ölümdür ve yeniden doğuşu, değişimi, eşiği simgelemektedir. Eski Pamuk Prenses ölmüştür ve Prens’in onu öpmesi ile yeniden doğacaktır. “Onu hayata bağladı “ türünden romantik bir yorumun aksine ben Pamuk Prenses’in hayatını Prens'e bağımlı kıldığı için masalı eleştirebilirim. Cam tabut bir muhafaza olması bakımından seksüel alanı, bekâreti simgeler. Öpücük de aslında cinsel birleşmenin simgesidir.
Ormanda cam tabuttaki prenses camda sevgilisini bekleyen kızlara benzetilebilir ve eleştiri sebebi olan prensin prensesi sevgisi ile değil sadece güzel olması sebebi ile ve onun isteği dışında öpmesidir. Ancak prenses uyanır uyanmaz kendi isteği dışında mahremiyetine yapılan müdahaleye karşın sadece “âşık” olarak tepki verir. Sevilay Saral’ın Kadın Masalları adlı tiyatro oyununda ise Pamuk Prenses, masalının tekrar yazılmasını isterken kendi istediği biri ile evlenmek istediğini söylüyor ve statüyü umursamıyor. Bu da masala modern ve feminist bir yorum getiriyor.

Kırmızı Başlıklı Kız masalında da benzer cinsel öğeler bulabiliriz. Öykünün sözsel anlatım döneminde kız, kurt tarafından yatağa çekilmiş, başına gelecek olanları anlamış ve tuvaleti geldiğini bahane ederek oradan kaçmıştır. Bu tam da Sevilay Saral’ın Kırmızı Başlıklı Kız’ının istediği gibi cesur ve kendi başının çaresine bakabilen bir kızdır.  Ancak Sevilay Saral’ın istediği gibi kurda yanlış adres vermek gibi kurnazca bir yöntem değil, son anda söylenebilecek tek çözümü kullanmıştır. Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesinin tembihini tutmaması ve yoldan ayrılması üzerine karşısına çıkan kurda ninesinin evini hemen söylemesi ona verilmiş bir randevu olarak değerlendirilebilir. Öyküyü ilk kez yazılı anlatıma dökmüş olan Charles Perrault anlatımında ise cinsel çağrışımlar çok yoğundur. Kurt kıza soyunup yanına yatmasını söyler ve muhtemelen “yemek” fiili cinsel ilişki anlamında kullanılmıştır. Bu demektir ki kız annesinin öğüdünden çıktığı ve yani toplumun beklentilerindeki “kadın” modeline uymadığı için cezalandırılır. Bu ceza Perrault’un anlatımına göre ölümdür. Daha sonra masalın Grimm Kardeşler yorumu daha az korkutucu ve uyarıcı öğeleri biraz daha gizlenmiş biçimde karşımıza çıkar.

Toplum kadının mağdur olanını yüceltir. Bu nedenle masallardaki iyi kadınlar genelde zor durumdadır. Ancak kendilerini de savunamazlar. Sadece suskunlukları ve sakinlikleri ile kurtarılacaklarına inanılır. Kadın böylece edilgen bir pozda tasvir edilir. Bağımsız kadına duyulan arzu ise beraberinde korkuyu da getirir. Bu nedenle bu kadınlar dev anaları, büyücüler ya da zalim kraliçeler olarak tasvir edilir. Masallarda bağımsız kadın tipleri olağanın dışına çekilmiştir. Başka pek çok örnek verilebileceği gibi, bu noktada Başlıklı Kız ve ninesinin hayatının da iyi kalpli avcıya bağlı olduğunu hatırlatmakta yarar var. 

Masallardaki kadınlar karşılıksız, koşulsuz severler. Türkçeleştirilmiş hali ile Güzel ve Çirkin’deki Belle, yaratığın yakışıklı bir prense dönüşeceğini bilmeden onu sever. Kurbağa Prens masalındaki prenses bir kurbağayı öper, prens olacağını bilmeden. Ve ikisi de sonunda bir prens bulmanın sevinci ile evlenirler. Öpücük ve karşılıksız sevgi geri dönülmez biçimde onları eşlerine bağlamış gibidir. İlk öpüşmenin imlendiği hikâyeler genelde “dönüşüm” anlamı üzerine odaklanır. Geleneksel masalda öpüşmenin büyüsü çirkini güzele, kötüyü iyiye, ölüyü hayata döndürür. Yüz Yıl Uyuyan Prenses masalında uyuyan kızı uyandırmak, yine Pamuk Prensesteki gibi, bir öpücüğe bağlıdır. Uyuyan Prenses’e kondurulan basit ve masum bir öpücük değildir aslında. Bu tavır büyük şehirlerde bilinenin dışında kadını cinsellik konusunda işlevsizleştirmekte ve bunu sadece erkeğin yaptığı bir iş olarak göstermektedir. Bir diğer yandan toplumda kadına üstü kapalı da olsa söylenen teselli ve telkinler,  “yapma etme, yuvanı yıkma kızım” tutumu masallarda karşımıza çıkar. Normalde bir kadının beğenmeyeceği çirkin bir yaratığı seven kadın onu güzele, iyiye dönüştürür. Bu modern ilişkilerde geçimsiz, aksi bir adama katlanmak zorunda olduğunu düşünen kadınlar yaratır. Bu kadınlar katlanmakla kalmaz o adamları düzeltmeye, değiştirmeye çabalarlar ve bu gerçekleşmeyince kendilerini suçlarlar.

Masallarda kahramanlar genelde erkeklerdir.  Kadınlar kurtarılmayı beklerler demiştik. Evet klasik masallarda durum buyken nadiren kadının kahramanlık gösterdiği görülür. Ancak bu masallarda babanın yaşlanması ve erkek evladın eksikliği sabit ön koşuldur.Bir İtalyan masalı olan Kargaların Kadısı’nda kral kızını Covanni ile evlendirip tüm varlığını ve krallığı Covanni’ye bırakıyor. Bunun sebebi olarak da “kızından başka çocuğu olmaması” gösteriliyor. 

Bunun haricinde kadın, erkek karakterin yanında kaprisleri ile ayakbağı ya da başbelasıdır. Güzel ve Çirkin’de Belle ilk başta korkunç bulduğu kadere razı olarak Prensine kavuşmuştur. Ancak onu ablasının düğününe gitmeye zorlayarak kaybedecektir. Çünkü prens bir meşale ışığı gördüğünde güvercin olan başka bir büyünün de etkisindedir. Basit bir anlatımla, masaldaki kadın erkeğine baskı yapar ve cezasını bulur. Karar mekanizmasının kadın olarak anlatıldığı masallarda; böyle evliliklerde, çiftin sahip olduklarını yitireceğine ve erkeğin daha akılcı karar verdiğine ve tabii ki kadının bu sözü dinlememesinin ya da sorgulamasının felaketle sonuçlanacağına dair bir gönderme yapılır. Bu sayede küçük kız çocuklarına " kanaat getirmek ve söylenmemek gerekliliği" aşılanır.
  
Ancak beni mutlu eden bir istisna göstermek istiyorum: bir Uygur masalı olan Kral ve Yoksul Şekerci masalına bir bakalım. Masalda yoksul şekercinin karısı, güzel olmasından ötürü krala "uygun bulunur" ve kral ile evlendirilr. Görüldüğü gibi güç sahibi erkek beğendiği kadını "almak" konusunda pek sıkıntı çekmiyor, ama bunu şimdilik kenara koyalım. Daha masalın başında kadın yuvasından ve eşinden ayırılıp isteği dışında başka biri ile evlendirilmiştir. Şekerci karısını o kadar özler ki görebilmek için sarayın bahçesine gider. Kendisine hiç gülmeyen karısının bir şekerciye güldüğünü gören kral, onu güldürmek için şekerci kılığına girmeye karar verir. Kadın bu kılıkta da olsa tabii ki kralı tanır ve onun saraydan uzaklaştırılması emrini verir ve asıl kocasını da kral yapar. Bu masalda bir istisna olarak kadın zekâsı ile kendi yuvasını kurtarmış ve mutluluğunu sağlamıştır.

Savaşçı, kahraman tipi kadın için de, anlatılarda iki koşul verilir; birincisi kadın evlendikten sonra kahraman davranışlarını bırakacaktır, ikincisi de bu kahramanca maceraların kadının bekâretini bozmamış olmasıdır.
Bir masal olmasa da bir çizgi roman karakteri olarak Red Sonja kadın kahramanlar arasında istisnai gösterilebilir. 17 yaşında tecavüze uğradıktan sonra, kendisini “öpen” (!)  erkeğe âşık olmaktan başka bir tepki vermiş ve tanrıça tarafından yenilmezlik unvanı almıştır.
Günümüzde masaldaki kadın kahramanlar çizgi filmlere, çizgi romanlara ve sinemaya aktarılırken en dikkat çekici değişim görselliğindeki değişimdir. Savaşın fiziksel şartlarına rağmen kadın hep mini etekli, manikürlü ve çekicidir, sanki bu kadının her durumda vermek zorunda olduğu bir pozdur. 
 
Örnekler artırılabilir, başka masallar da bu bakış açısıyla incelenebilir. Ancak sonuç şu ki;  çocuk edebiyatının değişme zamanı çoktan gelmiştir. 



KAYNAKÇA
-SEZER, Melek Özlem, Masallar ve Toplumsal Cinsiyet, Evrensel Basım Yayın
-SARAL, Sevilay, Kadın Oyunları, -Kadın Masalları- , BGST Yayınları
-DÖKMEN, Üstün, İletişim Çatışmaları ve Empati , Remzi Kitabevi
-Derleyen ve Çeviren: Tarık Demirkan, Her Güne Bir Masal, YKY



Yorumlar

  1. https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/c1/2d/26/c12d2642379176845b31e424ed5fbb23.jpg

    YanıtlaSil
  2. https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/c1/2d/26/c12d2642379176845b31e424ed5fbb23.jpg

    YanıtlaSil

Yorum Gönder